duyguEMİR
NE MUTLU MÜSLÜMANIM VE TÜRKÜM DİYENE
14 Haziran 2010 Pazartesi
15 Aralık 2009 Salı
Kirletmesin Gözlerini...

Gidenlerin arkasından
Hep çığlık oldu sesim

Bırakıp gittiler terk ettiler

Artık ötekiler de yok
olmayacaktaSeni özledim li
bir tanemli aşklı sevdalıKelimeler artık şarkı sözlerilarda türkülerde kaldı
Ben de yok oldular
Unuttum hep teker teker
Ağlarken teselli olsun acılar hafiflesin diye
Baş göğse ya da omuza mı konardı
Ya da dayanırdı
Bilmem ki benBizde ağlarken baş ya taşlara ya duvarlara
Vurulurdu.
Yine öyle olacak anlaşılan
Ben hiç bilmedim ki saçımın okşanmasını
Nede dudağımın ıslanmasını
Benim gözlerim ıslak
Oda yüreğimin orta yerinde durmadan yanan
Alevi
yalnızlık ateşini söndürmek için.Hiç kurumadı ki ıslak gözlerim
Ben bilmem ki sevgi nedir nasıl kokar
Ne zaman kucaklanır nerde sarılır
Tatmadım ki tatmadığım duygular
Ben artık buyum işte dostlar
Sevinin zafer kazanmış komutan edasıyla
Ben yenik düştüm onun sevdasına
Ben esir düştüm onun gözlerine
Kaybettim artık haykırıyorum
Şimdi zaferini kutlasın
Övünsün gurur duysun eserim diye
Geriye dönüp bakmasın asla
Savaşının enkazı bir moloz yığınıyım kirli kokuşmuş
Kirletmesin gözlerini
Bıraksın aramasın sormasın da
Cevaplayamam artık vazgeçilmezliğinin onun
Artık her azamda ayrı bir ağrı
Her birinde tarifi mümkünsüz sancı
Artık bir gönül e giremeyecek kadar
Yoğun bakımdayım
komalardayımUmut yok
Gecelerin ay ışığını kıskandıran gözlerinin
Komasındayım.
Hakan Uçar
14 Aralık 2009 Pazartesi
"ANAFARTALAR KAHRAMANLARI"
Aziz vatanımızın ana anahtarı
"ANAFARTALAR KAHRAMANLARI"
Sizi andıkçaanladıkça layık olacağız bu topraklara...

Odaima askerlerinin önündeydi...
| Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Resmin tam halini görmek için buraya tıklayın. Asıl resim 631x442 boyutlarındadır. |

Bu bir yolculuk değil
Şehit olma rıhleti
Hayallerde halen o gidişin mehabeti...
Yürüdüler bir koya az ilerde "SON DURAK"...
Ne tasa ne keder...Her birisi şen şakrak...
| Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Resmin tam halini görmek için buraya tıklayın. Asıl resim 1130x596 boyutlarındadır. |

Bizlere; bu hayatın yeni sahiplerineinanadıklarını teslim etmeye yürüdüler...
| Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Resmin tam halini görmek için buraya tıklayın. Asıl resim 501x331 boyutlarındadır. |

Yakarışa geçivermişti hepside birden...
İçini döküyordu Hakk'a herkes derinden...
Ve emindi Mehmetçik yarınki zaferinden...
SON ŞAFAKSON DUA...

ÜÇ DAKİKA SONRA ÖLECEKLERDİ!
"Ben size taaruzu değilölmeyi emrediyorum!Sizler ölünceye dek geçecek süre içerisinde yerinizi yeni kuvvetler alacaktır!"
Evetaynen böyleydi...Kazanılacak yalnızca üç dakika için hayatlarının feda edilmesi isteniyordu...Peki ya sizden istenseydi bu?Böyle bir emre itaat etmeye hazır mısınız?
| Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Resmin tam halini görmek için buraya tıklayın. Asıl resim 545x370 boyutlarındadır. |

| Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Resmin tam halini görmek için buraya tıklayın. Asıl resim 803x422 boyutlarındadır. |

Dönmeyi düşünmediler...

Vatannamus deyip çıkmıştı yola bir şafak
Sinesinde iman tam ve duyguları apak;
Aleyhinde dönüyordu o gün dönemo çark
Gitmişti işte bu hengamede kol ve bacak...

Ve binlerce can...


BU VATAN İŞTE BÖYLE KAZANILDI!
BİLMEZSEN ANLAYAMAZSIN.
ANLAMAK İÇİN ÖĞREN
ve
UNUTMA;
BUGÜNLERİ ONLARA BORÇLUSUN...
| Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Resmin tam halini görmek için buraya tıklayın. Asıl resim 640x480 boyutlarındadır. |


Alıntıdır...
13 Aralık 2009 Pazar

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi…!
Korkar oldum noktalar koymanın ardından yeni cümleler kurmaya...
Artık yokmuşsun, artık yokmuşum, artık yokmuşuz...
Gün batımları yokmuş oturduğumuz odanın sarı duvarlarına yansıyan...
Ellerin yokmuş en beklenmedik anda ellerimle kavuşan...
Aşklar yokmuş artık, bir zamanlar var olduğuna inanılan...
Öylesine yuttum ki sesli harflerimi…!
İçimde kırılan bir ayna kaldı sadece...
Geceler yokmuş artık, gündüzler de…
Saatlerin kadranları kırılmış, küsmüş zamana...
Kala kala bir rüya kalmış geceleri buluştuğum...
Bir zamanlar bir romantiğin sarhoş eden gitar sesini dinlediğimiz yer de
silinmiş gitmiş haritalardan...
Ne çok şey kalmamış, ne çok hiçbir şey var olmuş yaşanıp bitmişlerden…
Öylesine yuttum ki sesli harflerimi…!
En çok da isminin içinde geçenleri...
Bir pusula ömründe ilk kez yanlış yönü göstermiş...
Gururuyla intiharı seçmiş, düşüp kırılmış yanlış yönü gösterdi diye...
Güney de yokmuş artık, kuzey de…
Sabahları yaşadığımız doğu silinip gitmiş, batıysa hiç olmamış ki daha önceden zaten…
Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… !
Kala kala sadece ve sadece o kelimeler arasına yerleştirilen birkaç küçük nokta kalmış...
Sadece üç nokta…
Apostroflar yokmuş artık, virgüller de çoktan yitip gitmiş geldikleri masallar alemine...
Ne bir ünleme rastlayabilirmişiz artık bu ucunu göremediğimiz sokağın ortasında...
Ne de kendini sorgulayıp duran tek bir soru işaretine…
Öylesine yuttum ki sesli harflerimi…!
Yok olmuş dakikalar, saatler, saniyeler...
Ve sen biraz da...
Sahi biz hiç var olduk mu dersin...
Belki olduk, belki olmadık...
Aslında ne kadar yanıldık, ne kadar aldandık...
Biz koskoca birer yalandık...
Odanda dağınıklığımı toplayan bir gölge vardı ya hani, o da yok artık...
Dağınıklığım da yok, serzenişlerim, boşvermişliklerim de...
Artık biz yokuz ki…
Öylesine yuttum ki sesli harflerimi…!
Ancak, bana aldırmadan geçip giden zaman kalabilirdi ardımdan...
Devam etti takvim yaprakları ardı ardınca koparılıp atılmaya...
Aylar yıllara dönüp gitti...
Artık ay yok, yıldızları da kaybettim ne zamandır...
Sahi gökyüzü var mıydı seni sevdiğim zamanlar...
Bilmiyorum ama, banyonda her sabah baktığım aynada gördüğüm siluetin yok artık...
Ya da telefonlarda duyduğum sesin...
Yoklar ne zaman var oldu!
Veda etmeyi mi unuttuk artık olmayanlara yoksa!
Öylesine yuttum ki sesli harflerimi…!
İki şehir, bir köprü vardı bir zamanlar...
Eskiden izlediğimiz filmler yok artık, ilk kez gittiğimiz bale de oynanmadı bir daha hiç...
Belki bir tiyatro oyununun ta kendisi bizdik...
Tanrım, sen ve ben ne çok şey yitirdik...
Birdik, bizdik, en/dik, tektik…
Sahi biz ne zaman bittik!
Ne kadar zaman geçtiyse üzerinden, bu gece o kadar yutuyorum sesli harflerimi…
“Ah”larımı yutuyorum artık...!
Avaz avaz susuyorum...!
Sessiz sessiz çığlıklar atıyorum bu gece kendi kendime...
Bitenlere gülüp başlamak isteyenlere ağlıyorum...
Hüzünler mutlu ediyor beni, mutluluklara ağlıyorum...
Her şey ters dönüyor ama ben yırtıp atıyorum bir kağıda yazdığım seni...!
Yutuyorum bütün sesli harflerimi…!
Elveda sevgili…!
MUTLULUĞA SENİN ADINI YAZABİLMEK.


Aldığın her nefes yalnızlığın zabtına geçmiştir
Gülümsemelerin solduğu yüz çukurlarında savrulur
Aşkın imla hataları:
Virgüllerin beli kırılır satır ortalarında
Ve noktasız sorusuz işaretsiz
Hatta ünlemsiz satır sonları...
Gidenden sadece ''Hatıralar''kalır
Boylu boyunca pişmanlıklar uzanır;
Gözyaşlarına deştiğin yastık kenarlarına.
Zaman durmuş gibi gelir sana hersey bitmiş gibi
Sona yaklaşmış gibi susakalırsın kapı diplerinde
Giden gider velhasıl
Perdelerimden taşınır Güneş
Varlığında konuşmayan duvarlar dile gelirde sanki
Cümleleri sırtına yükleyip
Kirpiklerinde oyalar kuru ayazları
Giden daha gitmeden gömer seni!
VE SEN SESİNİ YİTİRMİŞ BİR RÜZGAR GİBİ
KALAKALIRSIN MEVSİMLERİN AYAK UCUNDA

Sonra konuşmak deli gibi haykırmak istersin
Belkide ömür boyu susmak yada delice ağlamak
OLMAZ...
YAPAMAZSIN...
Akşamın karanlığı düşer ayak uçlarına
İçinde birikmiş özlemi anlatacak birisini arasın yada sıcak bir omuz
AMA BULAMAZSIN...
Kimsesizliğin sert rüzgarı çarpar yüzüne ve sonunda pes edersin
Yenilirsin
Sonra da esaretin başlar gri gökyüzünün altında..
Gün gelir ölümü arar olursun
Yenilgiyi kabul etmiş bir asker gibi diz çökersin,
Mağlubiyetin iki yüzlü gölgelerine
Ve beklerken ölümün saatsiz sırasını
Gözetlerken Azrail'in gececeği tozlu yolları
Kelimelerinle yanlızlığın kıyısına kusarsın çığlıkları
Gözyaşın akmaz sanırsın,
Oysa cebinde biriktirdiklerin
Ayrılığın tek şahididir.
Baktığın herkez gideni hatırlatıyorsa
Dudaklarında yüreğin yavaş yavaş soluyorsa
susmaya mecbursun...
Yanlızlığın ayak dibine düşmüşsen bir kere
Kalkmak için bir el arama etrafında
VE BOŞA ÇABALAMA ARTIK YENİLMİŞSİNDİR

Tüm zaferler senin eserindir artık...
Hayata cezalar kesercesine
Hala sol yanım içten içe kanamakta
Hala cerahatı bitmemiş bir ayrılığın narkozunda yüreğim
Ve soğuk parmak uçlarım
Israrla adını gökyüzüne karalamakta...
Sensiz ölmeyi göze alıp ölemiyorsam
Uzaklarda
Benim değil de başkasının saçlarında dolaşan ellerini
Hala özlüyorsam
Hala sevilmektesin HALA BENDESİN

Elele dolaştığımız sokaklarda hala anılarımızı arıyorsam,
Uzaklara dalıp dalıp hep aynı şarkıyı dinliyorsam
Rüzgarın kovaladığı caddelerde arkası dönük olanları hep sen sanıp
Senin olmadığını anladığımda yüreğimi topuklarımda eziyorsam
Demekki hala bende YAŞAMAKTASIN
Hala bende nefes almakta ,hala bende ''DUA DUA''kanamaktasın...

Aşk belki de imkansızlığın dudaklarına mıhlanmış tek kelimedir
Ya da cümlelerin namlusundan yüreğine saplanan kanlı bir gözyaşı...
''Belki de sensiz hayat:
Ölümün önsözünde
Birkaç cümlelik de olsa
MUTLULUĞA SENİN ADINI YAZABİLMEKTİR''
S/ÖZYAŞLARIM

okurken üstünü çizdiğim satırlar dikiliyor karşıma, bir daha çiziyorum!
gece benden, masallar çizgilerden bıkmış...
ben hepsinden....
öznesi kayıp cümlelerime, kalbimi pazarlıyorum...
kimse anlamasın diye, gözyaşlarımı satıyorum şiirlerde....
uykuları haram ediyorum kendime,
adı konmamış sabahlara açıyorum ellerimi...
tenim, gölgeler arasında anlamsız bir bekleyişte
renginden utanıp, yaralıyor kendini..

Gözleri yoktu kadının ağlayamazdı.
Kalbi yoktu kadının sevemezdi.
Onuru yoktu kadının yaşayamazdı...
ISSIZ KALDIM,SENSİZ KALDIM,SESSİZ KALDIM,NEFESSİZ KALDIM,HASRET KALDIM..KALDIM İŞTE :(

Bir sızının tam ortasındaydın sen. . .Is/Sızımdın...
Rüya gibiydin . . .
Hayra yormak istediğim bir rüya . . .Is/sızımdın sen. . .Issızdın.
Ama uzak-tı adın.
Ve bilirim hep Is/sızım kaLacaksın . . .

ben bu şehre ayaklarım sancılı ve az geldim,üşüyünce akşam açmış korkularımla
tutamadım uçan sevgileri tutamadım
konuşamadım...
anlatamadım...
anlayamadım...
ıssız kaldım....
sessiz kaldım...
dönüyorum şimdi...sarı kum çiçeklerime..
çoğaltıp gözlerimi...çoğaltıp yüreğimi GELİRİM GERİ..
ALIŞMAYA ÇALIŞMAK DİYE BİRŞEY YOK

alışmaya çalışmak diye birşey yok alışmak zorundayım,Yıllarca değil,yıldızlarca uzaksın bana..
Sana dair harflerim, kalemimden akan mürekkebe bulaştı yine …
Yazdığım her bir satır, keşkelerin dudağıma hapsolduğu buruk bir tebessüm,
suratıma çarpıyor senden yansıyanlarla...
Acıtıyor canımı, sızısı yakıyor genzimi, ağlamaklı oluyor gözlerim,
yaşlar inat ediyor yanaklarımdan süzülmek için…
Ve ilk defa kelimelerimin peşinden kalemimi isteyerek koşturuyorum...
-"Belki bir anda, bir virgülde veya ucu açık kalmış cümlemin sonundaki üç noktada seni yakalar umuduyla..."
Şimdi benden öte bensin ki ben bana t-uzağım…
Kin tutmaz kalemim bilirsin.
Sen kapatsanda c-ismimin üstüne son sayfanı
bu masalın devamını bir ömür bekler yüreğim…
Sana git diyebilmek için kaç alfabe satın aldım z-amansız pazarlıklarla bilsen.
Tüm kırgınlıklarımı çıkarıp kumbaramdan saydım bir “git” etmedi.
Yanında “me”si olmayan bir git yakıştırılmadı sevdama…
Ama çok istiyorsan işte orda; alfabemin kıyısında bir “git”…
Eksik mahzun çaresiz…
İster al git, istersen k-al git-me..
Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var.
Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor.
Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.
Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu.
Bende ki.Çok başka bir şey.
Su toplamış göz bebeklerime batırdığın çuvaldızlar kendine iğnesiz şimdilerde.
Başkasına başkalaşmayacak değilsin! Yeter ki rahat bırak…
Kaç alın yazdıysan bana,kendimin saydım biliyorsun.
Harab oldu duygular, ezildi umutlar, kırıldı can...
Ve can kırıkları batmaya başladı en can alıcı yerlere…
Ya da yazmalı...
Kalemimle beraber bitene kadar "seni"…

Kumbaramda bunca zaman birikmiş alın yazısı toprağım burnumda tütüyor.
Ömrümün acıya en yakın bakışı oluyorum.
sen yeterki sus,cevap verme.. susss sss…!?
ben biraz temize çekeyim ömrümü gel/em/iyorum…!?
Biz sadece bugünü öldürdük… Bugünse ‘biz’ i ...

Kırgınlarımı tamır etmeyı ögrenemedım..Eger bedelı ödenecekse bır gün bu illetin
Ben zaten başkalaşarak ödüyorum..
ÜÇ NOKTAYI SUSMAK MI ZANNETTİNİZ SİZ ?
Üç noktayı susmak mı zannettiniz siz?Üç nokta, çok şey anlatılmak istenen ve anlatılan
Her bir noktanın zerreleri adedince birer nokta daha
Anlatılamayan,anlaşılamayan;
insanın kendine de anlatamadığı, dinletemediği
Üç nokta, araları bin yıllık mesafe
Pergelin iğneli ayağı bir nokta yüreğimizde;
diğer ayağı, sabit kalemle konulmuş diğer noktalar arasında gidip gelmekte
tekrar aynı noktaya dönmekte
Üç noktayı susmak mı zannettiniz siz?
Üç nokta, söz geçirememek yüreğe,
Zincirlemeye çalışmak nefsi;
Günahtan kaçmak, günaha batmak
Üç nokta merhamet; sizin alınganlığınız, benim kırılganlığım
Olumsuzluk eklerinin yanlış okutulması
Üç nokta, tereddüt kimi zaman,
Pervasızlık çoğu zaman
Üç nokta imkânsızlık, araları muamma
Üç noktayı susmak mı zannettiniz siz?
Üç nokta, yüreği dinlemek ara sıra,
Konuşmaktan men etmek sık sık
Sevdayı çiçek gibi değil bir kurşun gibi taşımak;
Çiçek gibi taşıyamayacak olmak
Üç nokta, İstanbulu taşıyamamak, altında kalmak kâinatın
Yardım dilemek bir dosttan ve yine kendimize ihânetimizden
Ve de dostluğa,
Ağırlaştırmak yüreğimizde dostluğu çaresizce
Üç noktayı susmak mı zannettiniz siz?
Üç nokta, konuşmak, hiç susmadan konuşmak kendi kendine
Bir cinnet üç nokta.
Aklını sakınmak delirmekten,
Deliliğini korumak aklından
Ve şimdi üç nokta ağlamak bir Kuran kıraatinde günahkârlığına
Ve de günahsızlığına;
Olmayan çârelerine, var olan çâresizliğine
Üç noktayı susmak mı zannettiniz siz?
Üç nokta, mahkum olmak mesafelere; boyun eğmek nâfileye
Üç nokta, çâresiz çığlıklarla uyanmak rüyadan;
Açılmayan kapıları yumruklamak
Üç noktayı susmak mı zannettiniz siz?
Üç nokta bilmek yanlışlığı ve devam etmeyi istemek yanılmaya
Üç nokta yaşamak başka hayatlar için;
Yaşamaya mahkûm olmak diğerlerinin hayatını
Ve öldürmek kendininkini...

